Son yıllarda dünya genelinde doğum oranlarının düştüğüne dair veriler sıkça gündeme geliyor. Ancak bazı ülkeler diğerlerinden çok daha düşük doğum oranları ile dikkat çekiyor. Bu durumun ardında yatan sebepler, sosyolojik, ekonomik ve kültürel etkenlerle dolu. Peki, hangi ülke en az doğuran ülke olarak kaydediliyor? İşte bu sorunun yanıtı ve daha fazlası!
Dünya genelinde doğum oranlarını incelediğimizde, Singapur'un son yıllarda dünyanın en az doğuran ülkesi olduğunu görüyoruz. Aslında Singapur, gelişen ekonomisi, yüksek yaşam standartları ve eğitim seviyesi ile pek çok kişi için cazip bir yer. Fakat bu unsurların yanı sıra, doğum oranlarını etkileyen birçok faktör de bulunuyor. 2022 verilerine göre, Singapur’da her kadın için doğum oranı yalnızca 1.1 çocukla sınırlı. Bu oran, nüfusun sürdürülebilirliği açısından alarming bir seviyede.
Singapur’da doğum oranlarını etkileyen başlıca nedenler arasında yüksek yaşam maliyetleri, uzun çalışma saatleri ve artan kariyer odaklılık yer alıyor. Birçok aile, çocuk sahibi olmanın getirdiği maddi yükün yanı sıra, çocuk bakımının da zaman ve enerji gerektirdiğini düşünüyor. Özellikle kadınların kariyerlerine odaklanması, aile kurma isteğini ertelemelerine neden oluyor. Bu da, bireysel sosyal yaşam ile iş yaşamı arasında denge kurmaya çalışan genç kuşakların önünde büyük bir engel oluşturuyor.
Ayrıca, çocuk sahibi olmak isteyen çiftler arasında da güvenlik endişeleri önemli bir rol oynamakta. Singapur, yüksek eğitim ve sağlık standartları sunmasına rağmen, hızla artan konut fiyatları ve yaşam maliyetleri, birçok çiftin çocuk sahibi olma isteğini olumsuz etkiliyor. Çocuk bakımı ile ilgili destekler sınırlı olduğu için aileler, yalnızca bir çocuk sahibi olmayı veya tamamen çocuk sahibi olmaktan kaçınmayı tercih ediyor.
Ülkede ortaya çıkan bu durum; sosyal yapının, kültürel dönüşümlerin ve ekonomik gerçeklerin bir araya gelmesiyle şekillenen karmaşık bir tabloyu gözler önüne seriyor. Singapur, gelecekteki nüfus dengesizliğini gidermek için çeşitli teşvikler sunmaya çalışsalar da, bu durumun köklü değişiklik gerektiren bir mesele olduğu aşikar.
Sonuç olarak, Singapur’daki düşük doğum oranları, yalnızca ailelerin bireysel tercihlerinden değil, aynı zamanda ekonomik ve sosyal sistemlerin bir yansımasıdır. Fiat, ailelerin çocuk sahibi olma kararını etkileyen çok sayıda faktör mevcut. Bu sebeplerin anlaşılması, yalnızca Singapur için değil, benzer sorunlarla karşılaşan bütün ülkeler için önemli bir ders niteliğindedir.
Gelecek nesillerin nasıl şekilleneceği, ülkelerin bu faktörleri nasıl ele alacağına bağlı olarak değişebilir. Düşük doğum oranları, sosyal, ekonomik ve yapı taşlarının yeniden değerlendirilmesi gerektiğini gösteriyor. Singapur’un bu konuda alacağı önlemler, başka ülkeler için de örnek teşkil edebilir. Geleceğin aile yapıları ve nüfus dengesi üzerine düşünmek, sadece bir ülkenin değil, tüm dünyanın karşı karşıya kaldığı gerçek bir zorluk olarak önümüzde duruyor.