Son yıllarda dünya sahnesinde yaşanan jeopolitik gerilimler, özellikle Asya-Pasifik bölgesinde yoğunlaşan askerî etkinliklerle kendini gösteriyor. Çin ve ABD, bölgede artan nüfuzları ve stratejik hedefleri doğrultusunda sürekli bir rekabet içinde. Bu rekabetin değil yalnızca siyasi, ekonomik ve diplomatik alanlarda, aynı zamanda askerî kapasitelerin değerlendirilmesinde de önemli bir etki yarattığı görülüyor. Peki, sınır çatışmaları ve askeri güçler söz konusu olduğunda, hangi ordu daha güçlü? Makalemizde, bu sorunun yanıtını detaylı bir şekilde inceleyeceğiz.
Çin Halk Kurtuluş Ordusu, dünya çapında en büyük askeri güçlerden biri olarak kabul ediliyor. 2 milyon aktif askeri personeli ile Çin, savaş teknolojilerine ve modern askeri stratejilere yaptığı yatırımlarla dikkat çekiyor. Özellikle yapay zeka, siber güvenlik ve insansız hava araçları (İHA) gibi alanlarda önemli ilerlemeler kaydeden Çin, askeri modernizasyon projeleri ile ordusunu güçlendirmeye devam ediyor. Çin'in askeri harcamaları 2022 yılında 250 milyar dolara yaklaşarak, ABD’nin ardından ikinci sırada yer alıyor.
Bunun yanı sıra, Çin, Doğu Çin Denizi ve Güney Çin Denizi gibi stratejik su yollarında genişlemeyi hedefleyen politikalar güdüyor. Bu bölgelerde askeri tesisler inşa eden Çin, hem bölgesel güç dengesini değiştirmeyi hem de uluslararası ticaret yollarını kontrol etmeyi amaçlıyor. ABD ve müttefikleri bu durumu tehdit olarak değerlendirirken, Çin ordusunun başlıca hedefinin kendi ulusal güvenliğini sağlamak olduğunu savunuyor. Bu bağlamda, Çin ordusunun global askeri muharebe yetenekleri üzerine yapılan analizler, ona büyük bir güç ve etkileyici bir stratejik derinlik kazandırıyor.
Öte yandan, Amerika Birleşik Devletleri, savaş teknolojisinde yeniliklerin öncüsü olarak biliniyor. Askeri bütçesi 2022 yılında 800 milyar doları aşan ABD, en gelişmiş savaş makinelerine ve çeşitli askeri platformlara sahip. F-35 jetleri, savaş gemileri ve gerçek zamanlı istihbarat sistemleri gibi çok sayıda teknolojik ürünü bünyesinde barındırarak, askeri gücünü sürekli yeniliyor. Ayrıca, ABD’nin NATO ve diğer uluslararası askeri ittifaklarla olan bağları, onu güçlü bir stratejik aktör haline getiriyor.
Bölgedeki askeri varlığı sayesinde, ABD, Çin’in genişleme politikalarına yanıt vermek için stratejik ittifaklar oluşturuyor. Japonya, Güney Kore ve Avustralya gibi müttefikleri ile olan ortak tatbikatlar, bu müttefik ülkelerin askerî kapasitelerini artırmayı ve aynı zamanda güç dengesini sağlamayı amaçlıyor. ABD’nin, askeri harcamalarını artırması ve savaş gemileri ile uçakların sayısını çoğaltması, uluslararası siyasi arenada kendine güvenli bir yer edinmesini sağlıyor. Ancak, bu durum, aynı zamanda Çin’in tepkisini de çekme riski taşıyor.
Sonuç olarak, Çin ve ABD arasındaki askeri güç savaşı, sadece iki ülkenin askeri kapasiteleri ile sınırlı kalmıyor; aynı zamanda bölgedeki diğer ülkeleri de yakından etkiliyor. Her iki tarafın birbirine karşı geliştirdiği stratejiler, dünyanın jeopolitik dengesini değiştirmeye devam ediyor. Gelecekte, bu iki süper gücün nasıl bir yol haritası izleyeceği, yalnızca bölge ülkeleri için değil, dünya genelinde barış ve güvenlik için kritik bir öneme sahip. Sınır çatışmaları ve askeri üstünlük konusundaki rekabet, uluslararası ilişkilerin nasıl şekilleneceği üzerinde derin etkiler yaratacak gibi görünüyor.